Boğaziçi’nde yolcu taşımacılığı yüzyıllar boyunca bir, iki, üç
veya beş çifte kayıklar ve Pazar kayıkları ile yapılmıştır. Hem yük, hem de
yolcu götüren Pazar kayıkları da Boğaziçi köylerinin cami ve mescitlerine vakıf
olarak hayır sahipleri tarafında yaptırılır, kürekçi ücretleri ödendikten sonra,
geliri ile bu ibadethanelerin ufak tefek tamirleri yaptırılırdı.
Kırım
Savaşı’ndan sonra iki İngiliz girişimci Boğaziçi’nde buharlı vapur işlettiler…
Fakat bu pek kısa sürdü, hükümet işlerine engel oldu ve İstanbul ile Boğaziçi
köyleri arasına iki tersane vapuru tahsis etti. Bunlardan biri Rumeli kıyısına,
diğeri Anadolu kıyısına olmak üzere günde ancak iki sefer yapılıyordu.
Geceleri
Boğaz’da demirliyorlar, sabahleyin köylerden yolcuları toplayıp İstanbul’da
Sirkeci iskelesine geliyorlar, akşamları da Boğaz’a dönüyorlardı. Boğaz
köylerinde vapur iskeleleri yoktu, halk vapurlara kayıkla gidiyor ve köy önünde
duran vapurlardan, aynı şekilde kayıklara binip dönüyordu…
Tıpkı açıkta demirlemiş posta gemileri gibi… Son durak olan köy
Rumeli yakasında İstinye, Anadolu yakasında Kanlıca idi. Vapurlar bu köylerden
alacakaranlıkta, akşamları da Sirkeci iskelesinden ezana doğru, alaturka saat on
bir sularında kalkıyordu.
Asıl ilginç olan şu ki; bu vapurlarda bilet usulü
yoktu. Babıâli’de Beylikçi Odası’nda bir abone defteri açılmıştı, herkes aylık
üzerinden ücretini peşin yatırıyordu. Bu uygulamanın şimdiki aylık abonman
kartına çok benzemesi rastlantı değildir.
Tespit edilen ücret cetveli de
şöyledir:
• İstanbul’dan Kandilli’ye ve Rumelihisarı’na gidecek bir efendi
gidip gelme: ayda 250 kuruş.
• İstanbul’dan Kanlıca’ya ve İstinye’ye gidecek
bir efendi gidip gelme ayda. 300 kuruş. Bir efendi bu ücretle yanında bir uşak
götürebilir, bir uşak daha götürecek olursa ikinci uşak için 120 kuruş daha
öder. Bir efendi yanında ikiden fazla uşak götürecek olursa, ikiden fazlası için
toplu para ödemez, bu fazla uşaklar için köylere çıktığında orada bekleyecek
memura adam başına 100’er para öder.
• Sair ahalinden, Beylikçi Odası’na para
yatırmayıp da icabında vapurla gidip gelmek isteyen her seferinde karaya
çıktığında görevli memura, Kandilli ile Rumelihisarı için 100’er para, Kanlıca
ile İstinye için 3’er kuruş verir.
Şirket-i Hayriye’nin 1854’teki kuruluşu,
Boğaziçi trafiğinde büyük bir yenilik olmuştur. Böyle bir şirketin kurulması
gereğini ilk düşünenler de iki Türk veziri, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa ile
Adliye Nazırı Müverrih Cevdet Paşa’dır…
O zamanlar her ikisi de Babıâli efendisi
bulunuyormuş. Bir yaz Bursa’ya gitmişler. Kaplıcada, bellerinde peştamal, havuz
kenarına oturup sohbet ederlerken söz Boğaz sefalarına, oradan tersane
vapurlarının düzensizliğine gelmiş.
İki genç adam heyecana kapılmışlar. Hemen
kaplıcanın soğukluğuna çıkıp hamamcılardan hokka kalem ve kâğıt istemişler ve
Boğaziçi’nde vapur işletmek için kurulacak bir şirketin ilk nizamname
müsvettesini kaplıca soğukluğunda, ayaklarında nalın, bellerinde peştamal,
çıplak hamam kılığı ile yazmışlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder